3 Mart 2009 Salı

Yayın Durumu..


Çeşitli sebepler ara vermemizi gerektirdi, döner miyiz dönmez miyiz ? Kısa mı sürer uzun mu ? Devam mı tamam mı ? Cevabını bizde bilmiyoruz. Ancak hep bi ışık vardır ufukta. Takip edenlerden özür dileriz..

17 Şubat 2009 Salı

Bremen nereye gidiyor ?


Werder Bremen'e bir haller oldu bu sezon. İnanılmaz kötü gidiyorlar. Özellikle ellerindeki bu kadroyla bu durumda olmaları içler acısı. Ligde 20 maçta 7 galibiyet,6 mağlubiyet,7 beraberlik. 10.sıradalar.Yani lider Hertha Berlin'in 13 puan gerisinde. Tamam ilk yarıda kötülerdi, ikinci yarıda düzelirler diye umut ettik. Schalke deplasmanında kaybettiler. Sonra geldiler bu hafta sahalarında M.Gladbach'la 1-1 berabere kaldılar. İşin kötüsü oynadıkları futbolda birşeye benzemiyor. Henüz daha ümidi kesmek doğru olmaz. Ama ben en ufak bir parıltı bile göremiyorum Werder'de. Merak ediyorum ve soruyorum kendi kendime Bremen nereye gidiyor ?

16 Şubat 2009 Pazartesi

Beckham'lı Milan..


''Biz buraya antrenman yapmaya geldik, Milan ise sanki film çekmeye gelmiş gibi. Tek sorunları Madam Beckham'ın ertesi gün ne giyeceği ve ne diyeceğiymiş gibi davranıyorlar.'' - ( Bayern Münih menajeri Uli Hoeness'in Dubai'de kamptaki izlenimi )

Vanden Bussche...


Bu sefer yer Belçika. Germinal Beercshot-Cercle Brugge maçının 87. dakikası. Cercle Brugge'lu oyuncu Vanden Bussche oyuna girmek için izin istiyor. Ancak hakem bu oyuncunun iki renk şort birden giydiğini belirtip, şortunu değiştirmesini istiyor. Bunun üzerine amcam da gayet rahat bir şekilde saha kenarında, beyaz şortunun içindeki siyah donunu çıkarıyor. Tabii çekmeyen kamerada kalmıyor. Daha sonra Bussche de şaşkın. Ama nedeni biraz farklı. Kızlarda da dahil birçok eşçinselden vücudunun çok güzel olduğuna dair mesajlar almış. Ne diyelim rahatlık iyidir de amcam pek soğukkanlı çıktı.

15 Şubat 2009 Pazar

Raul "The King"

Zaten beklediğimiz şey oldu ve 15 yıldır Real Madrid'de oynayan Raul Gonzalez klüp tarihinin en golcü ismi olmayı başardı. Bugün Gijon deplasmanında iki golle takımınını galibiyete taşıdı ve az da olsa Real'in umutlarını biraz daha alevlendirdi. Daha oynayacak yılları olmasına rağmen artık o kırılması en güç rekorlardan birinin sahibi ve uzun yıllar da onun gibi bir futbolcusu olacağına imkan vermiyorum ben Real Madrid'in. 309 golü var şimdi. Ondan onceki Stéfano'dan iki fazla. Bakalım kral kaça ulaşacak?
Bir de dipnot: Takımın eski kaptanı ve defans oyuncusu Hierro'nun da 14 yılda 127 golü var. Real'in Lugano'suymuş resmen.

"Fenerbahçeli" Ercan Saatçi


Türk medyasında bazı spor yazarlarının tuttuğu takımlar herkes tarafından bilinir. Levent Tüzemen, Hıncal Uluç Galatasaraylıdır, Mehmet Demirkol, Rıdvan Dilmen Fenerbahçeli, Haşmet Babaoğlu, Vedat Okyar Beşiktaşlı. Hepsi de Türkiye'nin önde gelen gazetelerinde yazıyor, önde gelen televizyon kanallarında futbol programları yapıyorlar, katılıyorlar. Hepsinin de kendine ait bir uslübu var, kendi bakış açılarından eleştirme şekilleri. Bence hepsi de olabildikleri kadar objektifler. Zaten bir spor yazarının, bir futbol adamının yapması gereken de budur. Taraftar kimliğini bir kenara bırakıp, eleştiri kimliğine bürünendir. Türkiye'de bunu çok iyi yapanlar bellidir, saymaya da gerek yok. Ancak bugün okuduğum yazısından sonra en kötü yapan kişinin de Ercan Saatçi olduğuna karar vermiş bulunmaktayım. Şöyle başlıyor bugünkü "Sevgiliye" başlıklı yazısı. "SEVGİLİLER Günü’nde sevgilisi Fenerbahçe olanlara verilebilecek en güzel hediye buydu." Şöyle de bitiyor: "Maçın üç adamı: Başta Alex, Volkan ve Deniz olmak üzere Fenerbahçe Futbol Takımı(Hıncal Uluç ağabeyime saygılarımla)" Burada Hıncal Uluç ağabeyime saygılarımla demesini biraz açmak lazım. Hıncal Uluç'un onun Gaziantepspor maçından sonraki yazısında 'G' bile geçmemesinden şikayetçi olmasından sonra gelen bir şey bu. Son bölümde de, maçın üç adamı bölümünde tek bir Gaziantepli futbolcuya yer vermemesini eleştiriyor. Ercan Saatçi de geçen hafta salı günü cevap veriyor buna. "Yazılarımı sürekli takip edenler de bilir ki, ben bana has bir pencereden bakarak Fenerbahçe maçlarını yorumluyorum. Bir maç analizi yapmıyorum!.. Tandem, santra haf, 3-5-2, çift stoper, sağ iç, sol dış, baklava gibi futbola ait eski terimleri kullanmıyor, dolayısıyla takımların teknik analizleriyle pek ilgilenmiyorum. "Peki ne yazıyorsun kardeşim?" diye sorarsanız yayınlanmış tüm yazılarımı sizin gibi bir duayene onur duyarak yollayabilirim...
Ben Fenerbahçe maçlarında Fenerbahçe'yi seyrediyor ve Fenerbahçe'yi yazıyorum. Rakip takım kim olursa olsun eleştirilerim de övgülerim de Fenerbahçe ile ilgili oluyor..."


Evet, Ercan Saatçi'nin büyük(!) bir Fenerbahçeli olduğunu herkes bilir. Göründüğü gibi Fenerbahçe'yle ilgili yazdığını da iddaa ediyor zaten. Yazılarında futbolu değil de Fenerbahçe'yi konuştuğunu da açıkça ifade ediyor. Peki madem sadece Fenerbahçe var sahada onun için, neden takımı puan kaybettiği haftalarda hakemlere söylenmedik şey bırakmıyor, neden Galatasaray takımının sahaya çıktığı pankartın tutmadığını söylüyor? Ben de geçen seneyi hatırlıyorum. Fenerbahçe'nin başlattığı bir çok aktivite diğer kulüpler tarafından da takip ediliyor diye başlayıp diğer kulüpleri de onlara özenmiş gibi göstermek istediği günleri de. Onunla da kalmayıp, Galatasaray taraftarının yaptığı koreografi sonrası yeşil rengin sahayı temsil ettiğini anlamayıp, "Meksika bayrağı desem değil" diye aşağılamasını da. Onu son derece doğal bir şekilde futbol yazmamakla eleştiren bir yazara da sadece Fenerbahçe'yi yazarım demesi de doğruluğunun(!) başka bir göstergesi zaten. Kusura bakmasın ama ben bu yazıyı onun bugün yaptığı gibi Ercan Saatçi ağabeyime saygılarımla diye bitiremeyeceğim. Azıcık bir saygım kalmadı çünkü, ne ona ne de 5 yıldır futbolun f'sine yaklaşamamış biri olarak barındığı Hürriyet'e.

Eskişehir'de Sevgililer Günü





14 Şubat 2009 Cumartesi

Fenerbahçe 7-0 Hacettepe


Hırs küpüydü bugün Fenerbahçe. Çok istekli başladılar maça. Çok da zorlanmadan ilk 15 dakikada 2 gol atarak kopardılar maçı. Oyun disiplininden kopmayınca ve buna Hacettepe'nin taban yapan morali de eklenince 7'ye ulaştılar. Bu sene eleştirilere maruz kalan Alex ve Aragones'le birlikte fiyasko bir Güiza'ya rağmen sadece 6 maçta ilk 11 çıkabilen Semih ise patlama yaptı bugün. Kalitelerini bir kez daha kanıtladılar. İlk yarının sonunda gelen Brezilya patentli frikik organizasyonu ise herkesi gülümsetti. Lugano'nun Güiza'dan daha fazla gole ulaşmış olması da. Gökhan Emreciksin ise karşında çok dirençli bir rakip olmasa da görevini iyi yaptı yeni takımıyla. Asistini yaptı, bir kaç estetik hareketle de sevindirdi Fenerbahçeli taraftarları. Ön libero yokluğunda görev verilen Deniz Barış ise ne Maldonado'dan ne de Josico'dan bir eksiği olmadığını hatta fazlası olduğunu gösterdi. Takım halinde iyiydi bugün Fenerbahçe zaten 7 gol atan bir takıma da aksini söylemek zor. Ancak ligde kalmayı hiç mi hiç hak etmediğini bir kez daha kanıtlayan Hacettepe mi onları böyle gösterdi yoksa gerçekten iyiler miydi o da başka bir tartışma konusu. Her şeye rağmen tebrikler Fenerbahçe...

Antalyaspor 1-0 Galatasaray


Her şeyden önce galibeyeti daha çok arzulayan takıma gitti bugün 3 puan. Galatasaray yine isteksizdi, zevk vermedi, saç baş yoldurdu. Antalyaspor belli ki iyi hazırlanmıştı maça. Zamanı iyi kullandılar, ne çok saldırdılar ne de çok kapandılar. Belki de futbol adına daha çok şey yaptılar Galatasaray'dan. Hakan Balta'nın yokluğunda ve Sabri'nin milli maç yorgunluğunda özellikle kanatları kullanmaya çalışmaları mantıklıydı, nitekim Mehmet Özdilek de maçtan sonra kanatları daha fazla kullanmaya çalıştıklarını dile getirdi. Ali Zitouni ve Fatih Ceylan da bu bağlamda görevlerini iyi yaptılar. Lincoln'ün yokluğunda taraftarının gözünün içine baktığı Baros ve Arda ise çok kötüydü. Baros'un neredeyse %100 lük iki pozisyonu vardı, onlar gol olsa belki şu anda daha farklı şeyler konuşuluyor olabilirdi. Arda ise bugün tartışmasız sahanın en kötüsüydü. Bir tane olumlu hareketi yoktu. Düşüşü bugün de büyüyerek devam etti. Diğer etkisiz isimlerden biri de Skibbe'ydi kuşkusuz. Maçı çevirmek için yaptığı hamleler mantık dışı ve yersizdi. Kurtarıcı olarak Mehmet Güven oyuna girerken bir kez daha anladım Skibbe'nin kalitesini. Galatasaray adına ise günün parlayan tek yıldızı Mehmet Topal'dı. Ön liberoda hatasız oynadı. Servet'in formsuzluğunun göze çarpmamasının başlıca nedeniydi. Orta sahayı toparladı. Çok iyi oynamasına rağmen Skibbe onu sol bek'e çekti ama o, o bölgede de sırıtmadı. Günün alkışı hak eden ismiydi. Antalyaspor ise bu galibiyetle çıkışını sürdürdü. İstekleriyle ligde kalmayı hak ediyorlar, ve amaçlarına ulaşmak için her gün biraz daha yol kat ediyorlar. Bu 3 puan da onlara biraz moral, Galatasaray'a da hırs kazandırmıştır umarım.

Gerad Pique


'' Manchester United'a geldiğimde ingilizce biliyordum ama Alex Ferguson'la konuşmaya başladığımda onun bir Çinli olduğunu zannettim. '' - (Gerard Pique' nin Barcelona'ya döndükten sonraki ilk sözleri)

Milan hala umutlu

Milan'a gelmesinden çok oynadığı futboldan sonra sürekli konuşulmaya başlayan Beckham, cuma gününe kadar onu elinde tutmaya çalışan Milan'ın iyi bir teklif verememiş olmasından dolayı Galaxy'de kalmıştı. Bu Beckham'ın Milan ve milli takım hayallerinin sonu demek. Ama Galliani ve Ancelotti hayalden gerçeklere hala dönememiş gibi gözüküyor. Galliani Beckham'ın 9 Mart'a kadar Milan'da olduğunu ve bu sürenin uzaması için hala ellerinde fırsat bulunduğunu, Major League'nin belirlediği deadline tarihinin taktikten ibaret olduğnu söylemiş. Ancelotti'de pazar günü oynayacakları İnter maçının onun son derbisi olmasını hala istemediğini, şu haliyle takımda vazgeçilmez bir oyuncu olduğu belirtmiş. Bunlar gerçekten güzel sözler ama Galliani ve Ancelotti hayallerini korumak için tekrar hayal kuruyolar. Şu anda taktik konuşuyor ve Beckham yaklaşık bir ay sonra Holywood'un yolcusu. Yapabilecekleri çok da birşey yok gibi duruyor. Bakalım önümüzdeki bir ay neler getirecek...

Marc Overmars

Şansız bir diz sakatlığıyla 30 yaşında bırakmıştı futbolu Overmars. Hollanda'nın 70 - 75 arası jenerasyonun en önemli birkaç yıldızından biriydi. Ajax'a hızla yükselişi, oradaki golleri yaşadığı şampiyonluklar onu aynı hızla Lonra'ya götürmüştü. 98 Fa Cup finalinde Manchester'a attığı golle Arsenal Double'ı tamamlıyor, Overmars da gol sonrası Eric Cantona'yı taklit ettiği sevinciyle hafızalara iyice kazınıyordu. 3 yılda 42 gol atmış, artık bir dünya yıldızı olmuştu. Bunu gören Barcelona, zamanın en büyük yıldızlarından Figo'yu 37 milyon Euro'ya Real' satmanın acısını Overmars'ı 25 milyon Euro'ya alarak çıkarıyor ve Overmars Hollanda'nın en pahalı futbolcusu olarak tarihe geçiyordu. Benim Overmars'ı gerçek anlamda izleme şansım Barcelona'dayken olmuştu. İnanılmaz bir hız, aynı derecede iyi kullanılan sağ ve sol ayakla tam bir kanat oyuncusu ve bence zamanının en iyisiydi. Barcelona'da çok güzel ama gösterişten uzak 2 yıl geçirdi ve bir yılı da sakatlıklarla geçti. Artık tamamen onu unutmuştuk ki 2004'de dizindeki sakatlık yüzünden henüz 30 yaşındayken futbolu bıraktığını açıkladı. Futbola başladığı yere, Go Ahead Eagles'a geri döndü. Artık teknik direktördü ama takım hem finansal hem de futbol açısından berbat durumdaydı. Birkaç oyuncuyla yollarını ayırdılar ve takım yöneticileri onu takımla beraber sahada da görmek istediklerini söyleme başladılar. Overmars Ağustos 2008'de futbola dönebileceğini açıkladıktan sadece bir ay sonra Jaap Stam'ın jubilesinde eski günlerini aratmayan bir performans sergiledi. Ona artık teklifler vardı ve o da futbola 35 yaşında geri döndüğünü açıkladı, bakması gereken bir ailesi ve bir şirketi olmasına rağmen. Ama tekliflerin hepsini geri çevirdi ve takımında kaldı. Bu yıl da 13 maça çıktı. Golü yok ama takıma inanılmaz bir hava kattığı kesin, üst sıralara oynuyorlar şimdi. Tam bir macera değil mi? Bütün bunları yaptıran yıllardır onu saran futbol tutkusu olsa gerek. Başarı dilemekten başka birşey gelmiyor elinden insanın. Bakalım yeni futbolu bırakma tarihi ne zaman olcacak Overmars'ın?...

13 Şubat 2009 Cuma

Hoffenheim patlamaya başladı !


Kimilerine göre şanstan ibaretti onların başarıları. Kimilerine göreyse her damlasında emek olan bir azmin sonucu. Hoffenheim ilk yarıyı lider tamamladı. Ne olur Hoffenheim şampiyon olur mu sorusu gün geçtikçe hayalci bir yaklaşımdan çok gerçekçi bir düşünceye dönüşmüştü bile. Ama işte ikinci yarının başlamasıyla ilk beraberliğini geçen hafta alan Hoffenheim bu haftada Bayer Leverkusen'e kendi sahasında 4-1 gibi net bir skorla kaybetti. Ortaya bu maçta çıkan tablo Hoffenheim'in ligin ikinci yarısında özellikle büyük takımlarla yapacağı maçları kaldıramayacağı yönünde. Zaten ikinci ligden yükselen bir takımın ilk sezonda şampiyonluk yaşaması asrın hatta tüm futbol tarihinin mucizesi olur. Ama ben hırslarıyla, yürekleriyle , ortaya koydukları hoş futbollarıyla sonuna kadar ilk 5'e kalma yarışında önemli bir rol üstleneceklerini düşünüyorum. Gelecek haftalarda daha da düşecektir Hoffenheim ancak her zaman bu ligin uzun zamandır aradığı heyecanı da yaşatacaktır bizlere.

Haftasonu Programı


14 Şubat Cumartesi
15.00 Antalyaspor - Galatasaray/ LIG TV
16.30 H.Berlin - B.Münih/ KANAL 24
17.00 Portsmouth - Man.City/ SPORMAX
17.00 West Ham - M.Brough/ NTVSPOR
19.00 Fenerbahçe - Hacettepe/ LIG TV
19.00 Lazio - Torino/ NTVSPOR
20.00 Bordeaux - Grenoble/ KANAL A
21.00 R. Betis - Barcelona/ NTVSPOR
22.00 PSG - St. Etienne/ KANAL A
23.00 Valencia - Malaga/ NTVSPOR

15 Şubat Pazar
15.00 Bursaspor - Sivasspor/ LIG TV
16.00 Juventus - Sampdoria/ NTVSPOR
18.00 Hamburg - A. Biefeld/ KANAL 24
18.00 Lyon - Le Havre/ KANAL A
18.30 Derby County - Man. United/ NTVSPOR
19.00 Beşiktaş - Trabzonspor/ LIGTV
21.00 Porto - Rio Ave/ SPORMAX
21.30 Inter- Milan/ NTVSPOR
22.00 Monaco - Marsilya/ KANAL A

Rogerio Ceni

İlginç adam şu Rogerio Ceni. Sao Paolo-Bragantino maçında hatalı bir şekilde topu elinden kaçırarak takımının gol yemesine sebep olunca üzüntüsünden maçı bırakmış.. 12. dakikada yediği gol sonrasına göz yaşlarına hakim olamayıp, maçı terketmiş. Hatta maçın hakeminin ısrarına rağmen kendini affedemediğini söyleyerek yerini yedek kaleci Bosco'ya bırakmış. Ah bu ne sevgi be Rogerio! Sen attığın birbirinden güzel gollere tarihi geçmişsin bırak bi kere de hata senden olsun. Yedikleri birbirinden hatalı gollerle maçı kendi takımlarına kaybettirip, 2 saat sonra gece kulübünde eğlenen bizimkilere de ibret olsun.




12 Şubat 2009 Perşembe

Menajer piyasası durulmuyor

İngiltere'de sanırım bu sene olduğu kadar transfer dedikodusu hiç olmamıştı. Bunların hatırı sayılır bir kısmı da menajerlerle ilgiliydi. Scolari'nin gidişiyle diğer menajerlerin suyu tekrar kaynamaya başladı. Newcastle da bir efsaneyi, Bryan Robson'ı takımın başına getirmeye çalışıyormuş. Sezon ortası menajer değişiklikleri bana genelde hep yanlış ve geçici bir adım olarak gelmiştir, pek birşeyi düzeltmez. Ama Robson ismi taraftarları memnun etmeye yetebilir. Eğer kovulursa Kevin Keegan'ın da 9 milyon pound gibi bir tazminat alacağını da ekleyelim. Tony Adams'ın Portsmouth'tan kovulması neredeyse Scolari'nin ki ile aynı zaman rastaldığından pek de yankı uyandırmamıştı. Ama Pompey getireceği menajerle bu etkiyi sağlama çalışıyor sanırım. Hedefleri Sven Goran Eriksson. Portsmouth kaliteli bir takım, bakalım bekledikleri havayı yakalayabilecekler mi.

İngiltere'de trend aynen devam


Daha öncede yazmıştım. İngiltere'de sıkça yaşanan sorunlardan biri de futbolcuların işlediği suçlarla başlarının ağrıması. Son 2 ay içinde önce Gerard çıktı mahkeme koridorlarına şık takım elbisesiyle. Sonra Robinho'nun tecavüz suçlaması geldi. Ardından Mikel'in başı dertteydi. Şimdi ise Wigan'lı Marlon King. Barda tanıştığı bir kıza cinsel saldırıda bulunmaktan, ardından da burnunu kırıp dudağını patlatmaktan yargılanıyor.Bu artık bir moda mıdır popülarite midir ya da lüksün batmasında çıkan bir ihtiyaç mı bilemiyorum ama İngiltere'de şakaya gelmez bu işler. Joey Barton paşa paşa yattı içeride. Her an bir ikincisi gelebilir böyle giderse.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Ayhan Akman


Ayhan Akman Gaziantepspor'dan Beşiktaş'a 8 milyon dolar gibi bir bedelle geldi Beşiktaş'a. Galatasaray 16 milyon dolarlık Jardel bombasını patlattığında, Fenerbahçe'nin Rapaiç ve Revivo transferlerinden sonra Beşiktaşlılara '' bizimde Ayhan'ımız var '' dedirten transferdi. Forvette görevlendirildiği Gaziantepspor'da attığı gollerle ön plana çıkmıştı. Beşiktaş'ta hücuma dönük orta saha oynadı. Olmadı, tutmadı Ayhan. Ne Beşiktaş taraftarı onu sevdi ne de o Beşiktaş'a gerçek anlamda ısınabildi. Oysa fanatik Beşiktaşlı babasının en büyük vasiyetiydi Beşiktaş'ta futbol oynaması. Ve Ayhan artık gözden çıkarılmıştı. Beşiktaş tarafından Galatasaray'dan Ahmet Yıldırım, iki genç oyuncu bir miktarda para karşılığında takas olarak Galatasaray'a verildi. Kendisi de çok istedi Galatasaray'a gitmeyi. Oynar mı oynamaz mı derken Galatasaray'a gelen her teknik direktörün beğendiği isimlerden oldu.. Bu sefer mevkisi ön liberoydu. Orada da oynadı. Türk Milli Takımına kadar yükseldi. 31 yaşında Türk Milli takımında Euro 2008'de aslanlar gibi oynadı. Biz Almanya'da yarı final oynarken katkısının önemi tartışılmazdı. Beşiktaşlılar hiç sevmez aslında onu. Türk medyasında da yeri hep en çirkef oyuncu olarak deklare edilir. Ayhan hırsıyla, yüreğiyle oynadığı her maçta onu eleştirenlere ders verdi. Şimdi '' Türkiye'de Türk ön libero kim var ? ''sorusunun başlıca cevaplarından. Bravo Ayhan ! Hırsınla, yüreğinle bu ülkenin örnek alması gereken önemli oyunculardan oldun. Böyle devam..

Scolari'nin gidişi

Scolari'nin gitmesine rağmen Chelsea'de sular durulmamış gibi gözüküyor. Abramovich'in tutumu pek de beğeni ile karşılanmadı açıkçası. Muhalefetin sesinin iyice yükselmesinin yanında, şimdi takımın iki kilit oyuncusu da durumdan memnun değillermiş. Ve bunlardan birisi de Chelsea'ye herşeyini vermiş olan John Terry. Mutsuz olduğunu zaten her fırsatta dile getiriyordu, son olanlar da bardağı taşıran son damla olmuş olabilir onun için. Takımdan ayrılacak mı belli olmaz ama yemi kapmak için dört gözle bekleyen bir Hughes ve Manchester City olduğu kesin. Diğeri de sene başında birçok teklif arasından Scolari faktörü nedeniyle Chelsea'yi seçen Deco. Dünya kupası sahibi, eski teknik direktörü Scolari'nin gitmesinin onu hiç mutlu etmediğini söylemiş. Bence takımdan gitmesi an meselesidir. Bakalım bu isyan diğer oyunculara da sıçrayacak mı? Abramovich'in mavi büyük gemisi, denizin mavi sularında yavaş yavaş gösterişini yitiriyor sanki.

Afrika'nın en iyisi Adebayor

Arsenal'de alındığından itibaren kendinden en çok şey beklenen oyunculardan biriydi. Henry'nin gidişiyle de beklenen patlamayı yaptı Adebayor. Özellikle Togolu'nun bu seneki performansı, onu Avrupa'daki Afrikalı yıldız oyuncuların arasına yazdırdı. CAF'da bunu görmezden gelemezdi tabi. 2008'in en iyi Afrikalı oyuncusu Adebayor oldu. Sonuna kadar da haketti gerçekten. Ödülü annesine ve vefat etmiş olan babasına armağan etmiş. Tebrikler Adebayor!

Afrika'da yılın 11'i: Kameni, Gomaa, Taiwo, Yobo, Mensah, Aboutreika, Essien, Yaya Toure, Muntari, Eto'o, Adebayor

Türkiye vs. Fildişi Sahilleri

Tarihimizde ilk kez oynuyoruz. Afrika'nın yıldızlar karmasının çalıştırıcısı Türk milli takımı için Avrupa'nın önde gelen milil takımlarından biriyle oynamaya geldik demiş. Bence çok ilginç bir maç olacak. Günümüzde olursak eğer her türlü sonucu alabilirz, skor tahmini yapmak gerçekten zor.

İşte ilk 11'ler:
Türkiye: Volkan - Caner - Servet - Gökhan Zan - Gökhan Gönül - Aurelio - Arda - Tuncay - Hamit - Gökhan Ünal - Semih
Fildişi Sahilleri: Barry - Demel - Zokora - K. Toure - Boka - B. Kone - Y. Toure - Fae - Sanogo - Drogba

Kara Bulutlar Dağılıyor

Geçen sene La Liga'daki harika performansına Euro 2008'de de devam eden Nihat'a şampiyonada nazar değmişti adeta. O günden beri de gollerine hasret kaldık, sakatlığı bir türlü geçmedi. Nazardan mıdır bilmem sürekli başka sorunlar çıktı ortaya. Ama Villareal'in artık ona ihtiyacı olduğu gün gibi ortada. Ocak'ta astroskopi olmuştu, sakatlık sorunu geçmiş artık ve takımla çalışmalara başlayabilecekmiş nihayet. Umarım bu sefer bomba gibi döner, İspanyol gazetelerinde El Turco başlıklı haberleri okumanın zevkini bana uzun zamandır unutturmuştu. El Turco'yu hatırlatmanın zamanı geldi artık.

10 Şubat 2009 Salı

Most Scorer

Maç Başına:

Barcelona: 3.09
Anderlecht: 2.5
Hoffenheim: 2.36
Ajax: 2.18
Real Madrid: 2.05
Chelsea: 1.76
İnter: 1.73
Milan: 1.73
Bordeax: 1.69


Hemen belirtelim, Barcelona'nın ileri üçlüsünden Eto'o 21, Messi 16, Henry de 12 gol attı. TSL'nin en skoreri de Galatasaray. 19 maçta 41 golle 2.15 ortalama tutturdular. Tek farklı galibiyeti yok, hep iki ve fazlası. Ama nedense listeye girememişler.

7.9'luk Dereli !


Selçuk Dereli, Galatasaray - Kayserispor maçındaki yönetimiyle maçın gözlemcisi Serdar Çakır'dan 7.9 puan almış. Bu da Dereli'nin mükemmele yakın maç yönettiğini, ilerleyen haftalarda da görev alacağının göstergesi. Demek ki maçın gerginlişmesi için elinden geleni yapanı, aşırıya kaçanı, kararlarında tutarsızlık gösterenleri seviyor Merkez Hakem Kurulu. Takdirini de esirgemiyorlar.Tebrikler Selçuk Dereli, tebrikler Serdar Çakır !

9 Şubat 2009 Pazartesi

Elveda Scolari !


Klasik taktikleri vardır bazı hocaların. Gittikleri her takıma onu uygulamaya çalışırlar. Oyuncuya göre oynatmaktan çok, taktiğime oyuncu uysun derler. Ama işte takımın yapısı,oyuncu potansiyeli buna uymuyorsa uydurmaya çalışmak hep nafile kaldmıştır. Scolari'de Portekiz Milli Takımı sisteminin aynısını Chelsea'de oynatmaya çalıştı.Klasik 4'lü savunma geride, önünde 3 ortasaha (hücümu savunmaya oranla az düşünen), kanatlarda iki hücumu güçlü oyuncu, ileride tek forvet. Ama işte sırf bu taktikle oynayacağım diye 5 hafta sol kanatsız oynarsan, seni kovarlar. Hem de yüzüne bile bakmazlar.Performansı 25 maçta 14 galibiyet, 7 beraberlik ve 4 mağlubiyet.Maç eksiği olan Manchester United'ın 7 puan gerisindeler.Oynanan futbolun da umut vermemesi sonunu getirdi Scolari'nin. Elveda Scolari, İngiltere sana bir gömlek büyük geldi ..